Emine Fougner
15 Temmuz 2003 Salı 20:29
enteresan


"20 years from now you will be more disappointed by the things you didn't do than by the ones you did do. So throw off the bowlines. Sail away from the safe harbour. Catch the trade winds in your sails. Explore. Dream. Discover." Mark Twain


Kiss çoluk çocuk for me


Ay bayıldınız, bayıldınız vallahi, ay pek şeker, pek hoşunuza gitti, değil mi?



Nasıl da kendimize benzettik kefereyi, 'yenge' öğrettik, 'çoluk çocuk' öğrettik, Beşiktaş öğrettik, Sergen öğrettik,

'senin paran burada geçmez hemşerim' muhabbetlerini, 'öpüciiim' muhabbetlerini öğrettik...



Oh, adam olsun gavur... Haşşöyle...



İyi haber alan kaynaklardan öğrendiğimize göre dizinin (dizi gibi düzenlenmiş reklam filminin) bundan sonra gelen

bölümlerinde Amerikalılar biber dolması yapmaya başlayacaklar, tesbih çekmeye koyulacaklar, yola

gidenin arkasından su dökecekler, el öpme alışkanlığını da edineceklermiş. Dizi, Chevy Chase'in bıyık bırakmasıyla sona eriyor!



Ben olsam hergeleye Hak dinini de kabul ettirir, diziyi Chevy'nin fenni sünnetçi Kemal Özkan'ın elinde Şevki adını

almasıyla bitirirdim... Kovboy şapkalı arkadaşı David de elbette kafasına takke geçirip Davut olurdu.



Ama neticede Amerikalı'yı 'Amarıkyalı' ediyoruz, bazı seçkin AKP ilerigelenlerinin telaffuzuyla söylersek...



Irak savaşı sonucu Arap ülkelerinin Amerikan mallarını boykot etmesinden yararlanıp 'kola' pazarına giren ve bunu 'helal Müslüman Türk kolası' havasıyla pazarlayan bir şirketin televizyon reklamı, eminim birçok saftırıkta milli ve de hamasi duyguları gıdıklamıştır.



Hani bir Amerikan blucin firması vardı da, yönetim kurulunu toplayıp 'bu Türkler çok oluyorlar' diyorlardı, biz de nasıl mutlu oluyorduk, gavurun belini büktük diye... Onun gibi. İşin hoş yanı elbette Türk'e bu Türk

propagandasının gene Türk eliyle yapılması. Siz bu filmi seyrederken Amerikan askerleri de

sizin askerlerinizi, ellerini arkadan kelepçeleyip başlarına da çuval geçirerek alıp götürüyorlardı...

Başbakanınız memişhane açılışında kurdele kesmeye gidiyor, dışişleri bakanınız mis gibi tereyağlı, bol acılı ve de

yoğurdu sarmısaklı çimdik mantıya kaşık sallıyordu... Şifa niyetine. Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti adım adım kurulma yoluna girsin ve bu devlet yakın bir gelecekte Türkiye'den de toprak isteme hazırlıklarını yapadursun,

biz de New York sokaklarında elimizde bayraklarla gezinelim. Sadeyağlı ve zeytinyağlı biber dolması doldurmayı

da öğrenecekler, öyle mi?



Yerken de 'say hello to yenge' diyecekler...

Şimdilik vize vermemek için bin dereden bin su getirip cehennem azabı çektirmeyi ve Amerikan topraklarına her giren

Türk'e 'potansiyel terörist' gözüyle bakmayı sürdürüyorlar. Ne yazık ki Amerikalı İngilizce-Türkçe kırması piç

bir dille konuşmuyor, siz, Türkçe-İngilizce kırması piç bir dille konuşuyorsunuz...





Onlar sohbet etmiyorlar, sen 'çet' yapıyorsun avanak! 'Windows' programını çalıştırıyorsun, çünkü

'Pencereler' programını icat edemedin. Sen 'bonus card', 'advantage card' kullanıyorsun, o 'ikramiye varakası',

'veresiye belgesi' kullanmıyor alışverişlerinde. Senin otelinin adı 'The Marmara', onunkinin adı 'Waldorfoğlu Asturiye Hanım tesisleri' değil. Yediğiniz hamburgerdir, onların yediği lavaş ekmekli dürüm değil. Müslüman kardeşlerinize 'okutmaya' çalıştığınız içecek de bol şekerli meyankökü şırasıdır, ayran mayran değil. 'Turkish Cola' ha?

Hani, 'American Şerbet' nerede?



Hani, Matrix çocukları, Hollywood stüdyolarında hazırlanmış, havalarda uçan kahraman Mevlevi dervişleri filmini görebilmiş değiliz henüz?