ELAZIĞ SEYAHATİ

Olayı anlatan: Eczacı Haluk Öktem

1969 yılında İstanbul’dan Türk Folklor Kurumu
bünyesindeki ekiplerle Harput Festivali için Elazığ’a
gelmiştik. Kafilede Suha Alper (Başkan), ben, Gültekin
Öziş, Tekin Tatar gibsi dört Elazığlı gerisi kızlı
erkekli her şehirden, her meslekten arkadaşlar vardı.

Festivalleri halka duyurmak için rengarenk elbiselerle
yollarda defile denen yürüyüşler yapilir, zaman, zaman
durup bir yörenin oyunlari oynanirdi.

Ekibimizde Elazığ, Kars, Silifke, Karadeniz, Bitlis,
Gaziantep, Erzurum gibi birkaç bölge de vardı. 35-40
kişilik bir gruptuk. O akşam Elazığ Kapalı Spor
Salonu’nda gösterimiz var. Üç gece, üç gündüz dört
matine yaptık. Yalnız ben birden oyun bozanlık ettim.
Her ekibin kıyafetini giymiş en az üç kişi lazımdı.
Suha Alper başkan olduğu için organize işleri ile
meşguldü. Bu durumda ben, Gültekin Öziş, Tekin Tatar
Elazığ kostümü giyip yolda yürüyecektik. "Ben yürümem,
burada herkes beni tanır. Sonra köçeğe bak, çoktandır
ortada yoktu, demek oyuncu olmuş diyecekler."dedim.
Ders durumları da hani o kadar iyi değil. Her gün bir
yerde oynuyoruz. Okula giden yok. Zaten Elazığ’dan
döndükten sonra bir aylığına Fransa’ya gittik.

Ben yürümem deyince ıstanbullu çocuklar bunda bir iş
var deyip biz de yürümeyiz dediler. Suha Alper yarı
sert yarı yalvarır beni ikna etmeye çalışıyordu. Neyse
baktım millet bana ters ters bakıyor, “Peki yürürüm,
ama en arkada...” dedim. ıçimden de “ınşallah beni
kimse tanımaz,” diye dua etmeye başladım. O zaman yaş
23. Bıyık var, şalvar da pek yakışmış. En arkada olmak
üzere Gültekin ve Tekin’le yürüyüş kolunda yer aldık.

Önümüzde kızlı erkekli Antep, daha önde Kars ekibi vs.
gidiyordu. Müzikle yola koyulduk. Yanımız yöremiz
kalabalık oldu. Onlar bizi yanlarda ve arkada takip
ediyorlardı. Derken 16-17 yaşlarında bir genç
delikanlı yanıma yaklaştı “Abi sen Elazığlı mısın?”
dedi. Ben de “Evet” dedim. Demek hareketlerimizi
samimi görüp beni de gözüne Elazığlı bir tip diye
kestiren çocuk gayet rahatça “Vay be, senin Allahan
gurban. Ötekilerin hepsine yes.” dedi. Doğrusu önce ne
demek istediğini anlayamadım. Sonra yorum yaptım.
Küçükken mahalle aralarında birbirimize taş atıp bu
oyunu “Yes yese gidiyoruz.” derdik. Çocuk Elazığ’ı ve
kıyafetini ne kadar seviyordu ki beni tecrit edip,
diğerlerini “Yes” kelimesiyle taşlıyordu...


Kaynak: Kürsü Başi Dergisi