"DERVİŞ PAŞA GAYRI KINA YAKINSIN"

(KOZANOĞLU)

Yüzelli yıl önce, çukurova şimdiki çukurova, Toroslar şimdiki
Toroslar değildi. Binlerce çadırıyla Türkmen,
Toroslar'ın en doğusundan en batısına geleneklerini,
kimliğini kaybetmeden dolaşırdı. Dağlar özgürdü.

Bin yıllık gelenekler onların elinde, dilinde,
curasında, sazındaydı. Nakış nakış
boyalardan yapılmış Türkmen kilimindeydi. Ovayı
bilmezlerdi onlar, bilmek istemezlerdi. Ova sıcaktı, ova
hastalıklıydı.
Osmanlı bilindiği gibi Türkmen'i sevmez, onu köpek yerine
koymazdı. Karşısında görse sinek kovalar gibi şöyle
elinin tersini sallardı. Nerede bir Türkmen, göçer görülse
aşağılanırdı. Osmanlı kaç kez
saldırdı Türkmen'e, kaç fıkaranın canına
kıydı, Türkmen kaç kez direndi, sayısı belli değil
bu topraklarda.
Türkmenler kardeştiler, dost olana kardeş. Kapısına
gelmiş sığınmış kim olursa tanrı
misafiriydi, bir dost için kendilerini feda ederlerdi, onlar gibi
savaşan ve türkü söyleyen, cemde dönen yoktu hiçbir yerde.
150 yıl önce çukurova ve Toroslar böyle değildi.
ıngiliz kapitalistleri, Manchester dokuma fabrikalarının
anlı şanlı patronları Osmanlı sarayını
evleri yapmışlardı. ıngiltere'de kapitalizm,
buharın ve makinanın ardından hızla büyüyor, eskiden bir
yılda çıkan kumaşlar, dokumalar neredeyse bir ayda bitiyordu.
Büyük bir pazar vardı ve ıngilizler'e pamuk yetişmiyordu.
Pamuğu ucuza yetiştirecekleri en uygun yer çukurova'ydı. Peki
kim ekecek, kim toplayacak pamuğu? Elbette ırgatlar.
Irgatları kim bulacak, çukurova'nın bataklıklarında,
sivrisinek ormanlarında kim nasıl tarla açacak, nasıl
yaşayacak? Bu insanlar hastalıktan ölmeyecekler mi? ıngilizin
umurunda mı?
Padişahı ikna ettiler; Türkmen'in vahşi olduğu, ev nedir
bilmediği, çadırlarda kaldığı, yola gelmediği,
Osmanlı'yla hep isyan halinde bulunduğu... daha neler neler.
"ındir" dediler ıngilizler, "ındir şu vahşileri
ovaya, çalıştır çukurova'da, bak o zaman nasıl
kazanacaksın, şimdi senin sırtından geçiniyor bu
vahşiler, indir onları aşağıya..."
ıngiliz'e pamuk gerek, pamuğu ekecek toprak gerek, hadi onu da
buldu. çalışacak ırgat gerek, işte onlar da
dağlarda, ovaya inmiyorlar.
Padişah önce bir ferman çıkardı: "Toroslar'da yaşayan
obalar artık ovaya inecektir, karşı çıkanın boynu
vurulacaktır" cinsinden. Sonra Avrupa'da gün be gün yenilen
ordusunu da
çekti kendi insanına karşı çukurova'ya yolladı.
O dağlarda yiğit bir bey vardı. Adına Kozanoğlu
derlerdi. Yanında da büyük bir aşık vardı, bir elinde
sazı bir elinde tüfeği dövüşen bir aşık; o da
Dadaloğlu'ydu. Sonra başka yiğitler de vardı, kara
kaşlı, kara gözlü yiğitler. Onlar bildiler ne
olacağını, toplandılar. Dağlardan inmek bir
geleneği bitirmek demekti, "nasıl olsa çukur'a inersek
öleceğiz, geleneklerimiz olmadan ölürüz, öyleyse savaşalım,
öyle ölelim, zalime savaşmamış olmaz" dediler. Dadaloğlu
işte o zaman haykırdı o tanıdık sözünü "Ferman
padişahın, dağlar bizimdir"...
Derviş Paşa, 1865'te Osmanlı Ordusu'nun başında
geldi çukurova'ya. Her türlü hileyi kullandı, hainlerle
çalıştı, boş vaatler, yalanlarla iskanı hayata
geçirmeye çalıştı. Yiğitler direndiler. Dağlarda
vahşi katliamlar oldu, nerede bir Türkmen görülse kılıçtan,
kurşundan geçirildi. Hayvan avına çıkar gibi Türkmen avı
yaptılar. Akarsular kan doldu, binlerce insan çoluk, çocuk,
yaşlı, genç vahşice katledildi. Ağıtlar gökyüzüne
tırmandı.
Bir gün Kozanoğlu'nun da vurulduğu haberi geldi, önderlerinin.
çatışıyormuş, "gözüm arkada değil" diyormuş.
Dadaloğlu duydu, bir şiir söyledi oracıkta:

N'olaydı da Kozanoğlu n'olaydı
Sen ölmeden ecel bana geleydi
Bir çıkınlık canımı da alaydı
Böyle sensiz kalmayasaydık cihanda

Yeminler verdiler yiğitler, zalim bunun bedelini ödeyecek,
kıyamete kadar sürse de...

Derviş Paşa gayrı kına yakınsın
Böbür böbür dört bir yana bakınsın
Ama bizden gece gündüz sakınsın
öç alırız ilk fırsatı bulanda.

Dadaloğlu söyler size adını
şimdiden yok bilsin hasmım kendini
Bağlasalar parçalarım bendimi
Yatacağım bilsem bile zindanda

Dağ, taş insan cesetleriyle doldu. Yenildiler. Zalim kendi
soyundan bir halkı katletti yine, Bedrettin'in yandaşları,
Baba ıshak'ın müridleri gibi Türkmen'in de ala kanını
toprağa döktü. Sonrası malum; kalanlar zorla indirildi ovaya, ilk
inenlerin neredeyse tamamı ovada sıtmadan, sıcaktan öldü.
Derviş Paşa keyif çattı. Yollara askerler dikti, dağa
yine çıkmak isteyenler görüldükleri yerde vuruldu. çukurova bir
ağıt oldu. Bir geleneği, ıngiliz gavurunun pis
sırıtışına sattılar.
Toroslar'da, dere başlarında, mağara önlerinde zalimin
canına kıydığı binlerce insanın gözü bize
bakıyor, kanayarak: "öcümüzü alın"
Kozanoğlu bize bakıyor, kanayarak: "öcümü alın".